Friday, February 29, 2008

Perceptual Madness
















...

Ne yiyor: Noodle Cup 
Ne iciyor: Strawberry juice
Ne dinliyor: MEZZANINE - MASSIVE ATTACK

...
Surekli birseyler hakkinda birseyler yazasim var. Su sira korkunc bir beyin ishali yasiyorum; bir durum veya olay hakkindaki olasiliklar seline boguluyorum veya o durumlar veya olaylarin extensionlarini yaratip, senaryo yazip kafamda canlandiriyorum veya herhangi birsey durup dururken aklima gelip konuyor, butunuyle beni dagitiyor. Bunlarin hepsi sanki kafayi yiyecekmisim hissine kaptiriyor beni, bazen kendi kendimi sesli uyariyorum: “Aycan, sus yada dusunme artik!” Ama
 diyorum ki, her dusundugumu kagida dokebilsem. Cunku bazen inanilmaz seyler geliyor aklima, bir fikir veya icat ettigim birsey, nebilim, bu dusunduklerimi yayinla
mam lazim diyorum. Ama beyin ishali halim beni bu durumdan alikoyuyor. Cunku beynim artik durmak bilmiyor ve yazmaya baslayincaya kadar yeni bir seyler dusunmeye baslamisim bile. Sorun: TOPARLAYAMAMAK.
...
Son zamanlarda aklim, insanlarin (ozellikle sag beyni daha cok calisanlarin) creative processlerini etkileyen bilincalti psikolojisi phenomenasi diye adlandirdigim bir durum hakkinda kafa yoruyor. Niye bilmiyorum, aslinda biliyorum. Cunku bende ayni durum soz konusu. Sag beyni daha kuvvetli olanlarin, yani sanatcilarin, yazarlarin, cizerlerin, mimarlarin vs. bir sekilde bilincli bir sekilde algiladiklari dunyanin yani sira bilinciz bir sekilde algiladiklari ve algilamis olduklari birseyler varya, onlar aslinda creative processlerinde daha etkili oluyor ve bir urun cikarma sirasinda fark etmeden onlar seni yonlendiriyor. 


Bu yuzden bazi artistlerde
 soyle bir durum soz konusu: Mutis bir product cikariyorlar, insanlar appreciate etmeden duramiyorlar ve sonra soruyorlar, “Bunu neden, nasil, nerde, nicin yaptiniz??!?!?” Bu
nun cevabi genelde karmakarisik bir sekilde aciklanmis philosophical bir alinti oluyor, direk copy-paste. Ama bu sadece bir ustunu ortme ya da daha dogrusu toplumsal beklentiden dogan sozcuklere dokme zorunlulugu. Aslinda, hic sozlere veya en asagi 35 kelimeden olusan karmakarisik yazilara gerek yok. Hepsi yer kaplayan birseyler, boslu
gu doldurmak icin. Kotu anlamda asla soylemiyorum. 

Gecenlerde YK de Mehmet Guleryuz’un sergisi vardi, duvarlarin buyuk bir kisminda metin yazarinin (adini hatirlamiyorum) aciklamalari yer aliyordu. Okudum, yanimda da Lale Uluc vardi, hani Harvard’dan mezun sanat tarihcisi yani. Sergi hakkinda bi bakis acim degisti mi? Hayir. Gordugun sey. Nasil bir interpretation yapiyorsan yap, sen sanatcinin kendi interpretation uyla sinirli kalmamalisin eger bir art-appreciat
or uysan. Veya degilsen, cunku sanat herkes icindir. Kendin dusundugun hersey, ne olursa olsun, o sanati sanat yapan dusunce pool’una bir katkidir.

Beyin ishalim yine et
kisini gostermeye basladi diye dusunuyorum, neyse konudan sapmiyim. Sanatcinin cikardigi eserin hangi momento dan etkilendigi bilnmez, ama oyle bir perceptual affection based moment soz konusudur. Bu da benim tezim iste!

Ha bir de aklimi su sira celen bir durum var, insanlarin distortion sevdasi. Artik uyarlamadan sikil
madiniz mi yaa? Yeni bir seyler uretmek yerine birseylerin combinationunu yaratip insanlarin onune atmak. Bu bence bir basari degil. Herhangi bir konuda olabilir yani. Bir de bu distortionlarin ayrica etkiledigi bir boyut var, herkesin kabul ettigi bir perception u tepetaklak ediyorlar.

 Misal, sirf Alice in Wonderland’da Alice’in mantar yemesinden sonra ga
rip garp yaratiklar goruyo ya da fantastic biseyler oluyo diye bunun interpretation u Alice’in “LSD manyagi-personal fantasyleriyle turn on olup da bunu magic mushroom yiyerek aklindaki Wonderland’i feci concrete hale getirmis bir pervert” olmasini gerektiriyor? Bu tanim, gecenlerde izledigim bi video
sonrasi cikardigim bir sey. Hani point out etmeye calistigim sey, cocuklarin saf saf izledigi, seker bir animationun icine neden ediyosun. Tamam, cocuklara biraz once tanimladigim sekilde Alice in Wonderland’i gostermek anlatmak sorunda degilsin elbet ama herkesin elinde olan bir sey degil bu. Media portrayal’in nasil olacagini sadece iyi insanlar kontrol etmiyor artik. Her turlu insan kontrol ediyor ve senin ne izleyecegini cok iyi biliyorlar. Bu yuzden bazi seylerin pure kalmasi biraz biraz imkansiz hale geliyor.

Aslinda benim gibi conceptual artist-architect-entertainment business person u olmayi planlayan biri icin Alice’in psikopatlik hali gayet cekici bir durum, ama baskalarina olan effect in responsibility sini dusunmek de lazim.


Bunlarin hepsini yanimda goz altlari sismis bir sekilde hararetle birseyler anlatan James Wines varken yazdim. Adami eskiden mimarlik dergilerinde falan gorurdum, bakardim “Aaa bu herifin bi otopark projesi var sustainable design la kafayi bozmus” diye konusurduk Atilla’yla. Ne garip dimi: Adam su an bizim
 okulda bizim section da ders veriyo, ben de 3 adim yaninda bunlari yaziyorum. Hahah. Bisey de degilmis yani.