Friday, March 28, 2008

Nouvelle Nouvelle L'age Pour Moi. C'est Vrai!

Ne Dinliyeux: "This is Not A Love Song", par Nouvelle Vague
Nereoux: A quel que place de mon ecole.
Ca Va?: Oui, ca va.
.....................................

Su an yazicak bir sey bulamiyorum. Aslinda yazabilecegim o kadar cok sey var ki aklimda, ama toparlamak simdik zor geliyor. Ama su an yazmak zorundayim, cunku bunu ertelersem asla ve asla yazamiyacagim. Tam gazimdayim yani, ama oyle oldugum halde yazasim gelmiyor, neyse denicez artik. Yine bu ilk paragrafta hesap verdigimin farkindayim. Bu aslinda genel bir sey.



Ben nedense birilerine, hatta kendime bile hesap vermeye o kada alismisim ki. Bunun nedeni su sanirim: kendi dusundugum seyde bile emin olamadigim icin kendi kendime bunu aciklama hissi hissediyorum. Eger kendime karsi acik olamiyorsam, kime karsi acik olabilirim ki. O yuzden sanirim bu kadar hesap verme, aciklama geregi duyuyorum. Bazi seyleri his olarak icimde yasamak degil, gayet concrete bir seylere cevirip (orn.: yazi, konusma, resim, pasta, ivir, zivir etc.) geri kalan 4 duyumla da hissetmeliyim. Yoksa o bana bir soru isareti olarak kaliyor.



Su an olmam gereken yer, bir kat yukarisi, studyoda gelecek projenin modelini insa etmem gerekiyor. James Wines bu gun yok. Su an uzerinde ugrastigi bir environmental architecture projesi Cin'de odul almis, o yuzden bi yerlere gitmek zorunda kalmis. Onun yerine caylak Nick bakiyor bize, ben de sordum kendi kendime, "ben bu uc bucuk saati daha verimli neye ayirabilirim?" diye.



Neredeyse 2 saattir bir seyler karisitiriyorum internette. Bu ara kendimi Facebook'tan uzaklastiracak bir seylerle doldurmaya calisiyorum, cunku bu durum sonsuza kadar gitmemeli. Facebook bir insan hayatini yiyip bitirebilir. Simdi de Facebook'tan daha sik girdigim bir site var ve hayatimin sitesi bu sanirim.



The Auteurs tamamen sinemanyaklar icin bi yer. Iyi bi sinema izleyicisinin, kritiginin addiction kapacagi bi yer. Hollywood dan bir shift gorulebilir, daha cok World sinemasina bir emphasize yapilmis, ki cok daha iyi. Zaten sitenin isminden anlasilacagi gibi; "The Auteurs", bir Fransiz term idir ki Jean-Luc Godard sayesinde bu laf anlam kazanmistir sinema tarihinde. Nouvelle Vague akiminin oncusu olmak da, himm evet iyi bir sey. Auteurs'a uye olanlarin buyuk bi orani da Godard hayrani zaten. Zaten bir cok film de o akimdan etkilenerek yapilmis, sadece Fransiz filmleri degil mesela.



Bu gun izledigim film; "Chicken Heart", Japon yapimi bi film ama buram buram Fransiz kokuyordu, ozellikle kamera acilarindan tut, muzigine, karakterlerin olay-durum  iliskilerindeki rol dagilimi vs. vs. ama bir tek avant-garde duran sey, filmin Japonya'da konu almasi. Hos bi film. Ani yasamaktan hoslanan, daha dogrusu hayat kosullari bu durumu yasamaya zorlamis olan uc tane ayri jenerasyondan Japon'u konu aliyor film. Gelecekleri silik, gelecegi planlamaktan "korkan", denemekten-zorlamaktan "korkan", "kacan" apayri kisilikler. Gulumsuyorsun filmde, ama buruk. Biraz egzistansiyalizme vurgu yapmis yonetmen Hiroshi Shimizu, ha birde egzistansiyalizm deyince aklima geldi; su Gaugin'in unlu resmi var ya, uzerinde su sorular yazan "Nereden Geliyoruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz?", biraz ondan da etkilenmisligi olabilir. Guzeldi.


Neyse, Godard Amerikan sinemasi disinda bi cok ulkenin "auteur" larinin inspiration u olmus. Ben bunu biraz suna bagliyorum, politik olaylara ve tarihe. Amerikan tarihi disindaki "tarih" bayagi birbiriyle baglantili cunku. Nouvelle Vague'un dogumu da biraz politik olaylara ve tabi iki ikinci dunya savasi sonrasi nation-wide syndrome
lara dayaniyor. Eskiye (savas oncesi) donme istegi, kahrolsun kapitalizm dusunceleri, realizm akiminin yerini alan neo-realizm  akimi filan falan o donemin Fransa'sinin yogun bi bicimde yasadigi seyler. Godard da bu yogunlugu cektigi filmlerle dile getiriyor. Tabi iki bu yogunluga karsi bir reaksiyonu var, rebellious bir tavri var. Butun bu bilinc alti phenomenasi (bu onceden bahsettigim bana ait bir teoriden alinti) scriptine, kamera kullanimina, cast secimine kadar etkili ouyor ve yeni bir akim doguyor. Detaylara girmek biraz uzun olur ama en onemli unsur burada su; etre une auteur. Yani auteur olmak. Cunku sinema tarihinde acilan bu yeni sayfada yonetmen her seyin core u. Filmi yaratan dusunceler, bakis acisi (aka kamera acisi), concepts, statements etc. her seyiyle film auteur'un kafasinin icini yansitiyor. 


Bunun criticism lari muhtemelen saymakla bitmez, ama sinemanin kisisel bir sanat haline getirilmesi acisindan guzel bir adim bu Nouvelle Vague.  

Izledigim bi cok film var The Auteurs'da ve hepsine ayri ayri bi ton sey yazabilirim. Ama bu biraz fazla time consuming olabilir sanirim. Ama bir gun "L'age D'or" hakkinda bir sey yazmaliyim yoksa tamamen icimde kalacak. 63 dakikalik bu Luis Bunuel filmi kisa zamanda cok sey anlatan bi film. Neyse, bunu daha sonra yazarim. 


Bazen dusunuyorum da, bu sayfaya yazdiklarim bir public presentation degil. Kim ne kadar okuyor emin degilim cunku. Okuyan birileri var, bana sunu guzel yazmisin su igrenc olmus diyen var diger platformlardan, ama ben bunu aslinda bir soliloquy seklinde yaziyorum. Cunku en basta dedigim gibi kendi dusuncelerimin hesabini veriyorum buraya yazdikca. Kimse okusun okumasin begensin begenmesin o kadar onemli degil. Cunku ben bunlari yazdikca, kendimi goruyorum. 


Aslinda bu sayfada gorunen yazilar benim sadece ufak bir parcam. Kendimle ilgili her seyi yazdigim baska bir yer var, ama o cok traditional bir sekilde muhafaza ediliyor. Bilmem, ben yazmayi cok seviyorum. Burasi daha cok criticism noktasi. Ilk basta bu kadar degildi ama yavas yavas ona donusuyor gibi. Daha iyi. Daha az emotional dusunceler, daha cok 3rd person sight for real-life situations and events olmali. 


Bu gun cuma ve mutis bir enerjiyle calismam gerek. Farkettim de, ben yazilarima tutunabiliyorum. Onlara tutunabiliyorum. Onlar beni tutabiliyor. 

Tuesday, March 11, 2008

I've Been You.


I’ve been you…  -Alice, from “The Closer

Hala asla cozemeyecegim bir seyi cozmeye ugrasiyorum. Su an dinledigim sarkiyla da (Furious Angels – Rob Dougan) su durumu acaip abartili derecede de dramatiklestiriyorum. Aslinda her seyin basit bit chemical reaction umsu bir olaydan ibaret oldugunu birileri soylese, gercekte oyle oldugunu biliyorum ama TAMAMEN baska birisinin bunu bana soylemesine ihtiyacim var. Evet, sirf bana bir iki sozcukle bunu soylesin, o zaman sanki her sey duzelecek. Bu durumu exactly ayni sekilde yasayan biri olabilir bu ancak. Ne hakkinda konusuyorum? Tabi iki beynim.

Hani su insan. Evet, bunu gayet kimyasal bir bakis acisiya anlatmaya calisacagim. Bakalim, bu homosapiens duyularim tarafindan son zamanlarda sik sik algilanir olmaya basladigindan beynim bu spesifik homosapiense karsi ayri bir reaksiyon merkezi olusturdu. Bu garip reaksiyon merkezi her insan yasaminda bir kac kez olusur ya da olusmaz, ozellikle aktive ettigi metabolizmik olaylar arasinda sunlar bulunur (o spesifik homosapiens ile karsilikli etkilesim icerisinde bulunuldugu zaman): Kalp carpintisi, mide agrisi, eksesif adrenalin salgisi, beynin surekli O’nun imgesini gorme organlarina yollamasi ve ozellikle beyin-agiz arasindaki sinir sisteminin allak bullak olmasi sonucuyla ortaya cikan; psikolojik terimiyle “Aptalca konusmak” durumu. Nasil bir durumdan bahsettigim anlasilmistir umuyorum. Bu tamamen Romiyo&Julyet fenomeni veya daha post-modernize edilmis ornegiyle HandeYener&KadirDogulu fenomeni desek.

(Bu ornegi vererek ikisine olan mutis sevgimi(!) belirtmek istedim)

Neyse, bu chemical processi ben yasiyorum, ve bu duruma neden olan homosapiense olan hislerimin aslinda baska nedenlere dayanmasi gibi bir paranoyak sorunsala sarmaya basladim. Biraz once. Cunku, su sirada, hatta bir kac aydir kafamda yarattigim ideal “kendim”i yine canlandiriyordum iki saniye once. Fantasy iste. Ve birden kafamda simsek cakti. O ideal “kendim”, o homosapiens’in kiz versiyonundan baska birsey degildi!!!! Yani, ben bir kiz oldugum icin yani.

Ben bir sekilde O olmaya calisiyorum! Bu yuzden, aslinda o chemical reaction degilde, sirf bir HAYRANLIK mi var acaba diye dusunmeye basladim. Garip. Ne hissedecegimi bilmiyorum su an.

Off bilmiyorum. Su an guzeller guzeli Philadelphia’dayim. Philadelphia’nin gokdelenlerine bakan odada kisik sesli Bebel Gilberto dinliyorum, mumlari da yaktik, televizyon acik ama sesi kapali, sehir yasiyor, mutluyum, ideal yerimdeyim su an. Hep boyle olsa.